19 Mayıs 2010 Çarşamba

chair 06 vs. death valley

draw on: yaklaşmak
misogynistic: of the hatred of women
overtone: ima edilen fikir
semi: yarı
morning glory:gündüzsefası [(Botanik) ]
subset: alt küme
hatstand:A stand of wood or iron, with hooks or pegs upon which to hang hats, etc

12 Mayıs 2010 Çarşamba

creepy:tüyler ürpertici
vast:uçsuz bucak sız
seed:döl
onanism:masturbation

11 Mayıs 2010 Salı

döndüm.

stigmatization: isa'nın vücudundaki işkence izleri bir yana, (etiketleme veya damgalama) bazı hasta gruplarına karşı toplumun tavır alması, onları topılumdan dışlamasına kadar giden davranışlar bütünüdür. birçok toplumda stigmatizasyon ilk olarak akıl hastalarına karşı geliştirilmiştir. stigmatizasyon tüm kültürlerde olmakla birlikte bazı kültürlerde daha yoğun olmaktadır.psikojenik, ekonomik ve evrimsel kaynakları vardır.

self-stimulation
kendi kendini uyarmak

explict: Completely and clearly expressed without ambiguity or vagueness
restrictions:kısıtlamalar



20 Mart 2010 Cumartesi

stitch and stitch again

a stitch in time saves nine :önceden alınacak ufak tedbirler sonradan büyük tamiratlara girişmekten insanı kurtarır
(A timely effort will prevent more work later.)

6 Mart 2010 Cumartesi

adv 351 starts

asset: something of value (property, goods, etc.); desirable item or quality, something beneficial
enhance: To enhance something means to improve its value, quality, or attractiveness

aided: helped by
retrieval: The act of bringing to mind material that has been stored in memory
trigger: to initiate something
minced: finely chopped

1 Mart 2010 Pazartesi

gitmek istiyorum...

sweet tooth: love for sweet foods
queue up: form a queue, form a line, stand in line; "Customers lined up in front of the store"
municipality: A local government, commonly referred to as a city or town
overwhelming: Overpowering; irresistible
curosities: something unusual -- perhaps worthy of collecting
hence: therefore, then; from now; from this place
It's worth saying: soylemeye değer
for what it's worth for: whatever help it may provide; for whatever its value may be
endive: a curly, green leafy vegetable usually served in salads
adress description: yol tarifi
digit: rakam
syllable: hece
headquarter: ana merkez
praline: tek lokmalık çikolata
pint: büyük boy bira

20 Şubat 2010 Cumartesi

I really appreciate..

draw: çekmek/ çizmek

collision: çarpışma

collide: çarpışmak, çatışmak, zıt düşmek

beneath: aşağısında

Brief Encounter: şöyle bir karşılaşma
* a British film by David Lean made in 1945, from a play by Noel Coward. It is a love story, about a housewife and a doctor, who fall in love but then decide to separate. It is remembered especially for the romantic scenes in a railway station and is known for its realism and artistic filming
mesmerize: büyülemek
tension: gerginlik / gerilim / tansiyon
defamiliarize: ezber bozmak
notion: kavram

eloborately: ballandıra ballandıra
buff: tutkunu /bir şeyin meraklısı
contrived: suni/ kurma
eerie: tuhaf ve ürkütücü/ esrarengiz
intrigue: ilgisini çekmek

11 Şubat 2010 Perşembe

YDS 2009

merely:
sadece/ yalnızca
nevertheless:
ama yine de/ bununla beraber / gene
in which:
bunun için
least:
en az
at least:
en azından
myrrh:
laden reçinesi

6 Şubat 2010 Cumartesi

john locke

my condolences to you! :başınız sağolsun

4 Şubat 2010 Perşembe

bahcesehir english preparatory exam


gravitational :Yerçekimi etkisi altında kalan yerçekimine bağlı olarak meydana gelen
toward : -e doğru
redundant : gereksiz
enormous: kocaman / muazzam /müthiş
consult : müracaat etmek / danışmak
crucial : çok önemli
in order to : -mek için, -mak için
spur: teşvik etmek/ kışkırtmak
literacy: okuma yazma bilme
endeavour: çaba
purification: yerlileştirme/ temizleme
Solidarity: dayanışma / birlik
maintenance: onarım / bakım
prohibit: yasaklamak
surrender: boyun eğmek, bırakmak, vazgeçmek
dramatically: önemli ölçüde
ambiguously: belirsiz bir şekilde
make up: meydana getirmek, oluşturmak
hold on: (telefonda) beklemek/ dayanmak/ tutunmak/ süregelmek
bring up: yetiştirmek/ bahsetmek
put out: söndürmek
go ahead: devam et! / ilerlemek/
come across: karşılaşmak/ rastgelmek
see off: uğurlamak/ yolculamak
hand out: dağıtmak
kinship:akrabalık
convey:iletmek, yaymak
shelter:barınmak
irrigation:sulama(toprağı)
regulation:düzenleme
navigation: bir aracın güzergahını harita üzerinde çizmek ve orada kalmasını sağlamak işi / gemi seyri,nehir ulaşımı
"regulating navigation"
recruit:işe almak/ askere almak/ yeni alınan üye




2 Şubat 2010 Salı

Some and Any

"would you like some cookies and a glass of milk for breakfast?"(olumlu cevap geleceği düşünülerek denmiş,şekerim!)

Konusan, hemen hemen kesin olarak olumlu cevap alacagini hissettigi zaman cumlesinde some kullanir.

Shall I give you some tea? – size biraz cay vereyim mi?
( Burada some olumlu cevap alinacagi dusunuldugu icn kullanilmistir. Hali hazirda cay icilmistir ve yeni bir bardak cay daha verilmek istenmektedir)

Do you want any more wine? – Daha sarap ister misiniz? –
( burada any’nin kullanimi ise yeterince ictiniz, saniyorum daha fazla istemezsiniz anlamindadir.)

Not: evet ya da hayir diye cevaplanan sorularda, genel olarak any kullanmak daha uygundur.

çukurova sucks

humid: nemli
go off: yiyeceklerin bozulması
excursion: günübirlik gezi
fortune: servet \ çok para
in case of: olduğu takdirde

1 Şubat 2010 Pazartesi

family feud

ski lodge: a hotel at a ski resort

counter: tezgâh

light fixtures: (duvara/tavana yerleştirilen) lamba armatürleri

ballpark: basketbol sahası , top sahası

28 Ocak 2010 Perşembe

erasmus

deliberately: kasten
to be revealed: meydana çıkmak / açıklanmak
trial: duruşma
accused: sanık
to go out : çıkmak

as/ or / by the time

as gibi

as çünkü

as madem ki

as böylesine

as kadar

as mümkün mertebe


madem
Or Ya da

or veya

or yoksa

o veya veyahut

or ya

or
yahut


by the time-dığı zaman






by the time-e kadar

by the time-inceye kadar

by the time-meden önce

by the timezamana kadar





erasmus kasması

speech defect: konuşma bozukluğu
fortunately: çok şükür, allahtan
inundate:su-sel basmak / fazla miktarda bulunmak
bank: (göl , nehir) kıyı / sahil / rampa..
fulfil:yerine getirmek / to fulfil an obligation: yükümlülüğünü yerine getirme
prospective:muhtemel / gelecekte olan
hire X fire:istihdam etmek X kişiyi işten kovmak
goggle:gözleri faltaşı gibi açılmak / gözlerini devirmek - goggles: sualtı gözlüğü
otherwise:aksi halde
slightly:hafifçe / to move slightly: kımıldamak
peculiar:özgü / peculiar characteristics: acayip özellikle
forgery:sahtekârlık / evrak sahtekarlığı
ever since: ta
accomplish: başarmak / accomplishments: hünerler
judging:tahmin / muhakeme / judging by appearances: görünüşte
sue: dava açmak / talep etmek
prevent:mâni olmak, durdurmak
encounter:yüz yüze gelmek /tesadüfen karşılaşmak, rastlamak
expedition: sevk / dış ülkelerek yapılan sefer
crop up:peyda olmak / birden ortaya çıkmak
expand: genişletmek, yaymak
due to:dolayı, ötürü
stretch: çekip uzatmak , yaymak
troop:bölük, tabur, küme
ammunition:cephane, muhimmat
fair:sarışın
suntan:bronzlaşma
attempt:tesebbus
in order to:için
deteriorate:fenalaşmak / to deteriorate the public morals: halkın ahlakını bozmak
obligate:to obligate sb to do sth: birini bir şey yapmaya mecbur etmek
smuggling:kaçakçılık

3 Ocak 2010 Pazar

advertising history

emergence : ortaya çıkış
salesmanship : pazarlamacılık
claim : istek
counterpart : bir başkasıyla aynı amaca hizmet eden kişi
merger : Şirket evliliği
warfare : savaş durumu
boom : çıkış
diversity : çeşitlilik
monopoly : tekel

semiotic 2.

interrogate : sorguya çekmek
granted : imtiyazlı, cevaben evet
sustain : devam ettirmek
legitimate : meşrulaştırmak
inequalities : eşitsizlikler
conceive : ortaya çıkarmak, düşünmek
uncovering : ortaya çıkarma
reveal : açığa vurmak
generate : meydana getirmek
maintain : devam ettirmek
autonomous : bağımsız,özerk, kendi kendini yöneten
glamorous : cazibeli
salut : hello, greetings (in French)
therefore : bundan dolayı
namely : yani şöyle ki
mere : sade, salt
whereas : oysaki
untimely : zamansız
intersubjective : Bilinçli varlıklar arasında var olan

2 Ocak 2010 Cumartesi

semiotics.

convey: iletmek, ifade etmek
component : bileşen
arbitrariness: gelişigüzellik
stress : üzerinde durmak
particular : hususi
non negotiable :devredilemez
conventional :geleneksel
tuxedo : smokin
extension :uzantı
polysemous :çokanlamlı
fleeting :geçici
accompany :eşlik etmek
complementary :tamamlayıcı